Milattan önce 3000 yıllarından beri Rusya da yaşam mücadelesi veren Çerkezler, zaman zaman İskitlerin, Hunların ve Rusların yönetimlerine tabi olmuşlardır. ADİGE, KARAÇAY ve KABARTAY diye üç ana boydan teşekkül eden Çerkezler; 1768-1774 Osmanlı Rus savaşlarında Müslüman olmaları ve Osmanlıların tarafında yer almaları sonucu, Osmanlı yönetimine tabi olurlar.1829 Edirne anlaşması ile de Rusya da durumları iyice zorlaşır. Bunun üzerine, 1859 da Leningrad da kurulan RUS-KAFKAS KOMİTESİ ve 1860 da İstanbul da kurulan MUHACİRİN KOMİSYONU’nun müşterek çalışmaları ile Çerkezler; batı Karadeniz, batı ve kuzeybatı Anadolu ile orta Anadolu’ya iskan edilirler.
Ancak, özellikle orta Anadolu da Uzunyaylaya yerleşmiş olan Avşar Türkmenleri, kendilerinin kullandıkları otlak ve meralara Çerkezlerin iskan edilmesine karşı çıkarlar.
O dönemde toprak Osmanlının malı olup, kullanma hakkı padişah onayı ile çeşitli aşiret ve oymaklara verilmektedir. Bu nedenle Muhacirin komisyonu padişah onayını da gerekçe göstererek, iskanı sürdürmek isterler. Ancak, Avşar beyleri bu iskana şiddetle karşı çıkarak, Osmanlıya isyan ederler…! Hatta DADALOĞLU bir şiirinde;

“BELİMİZDE KILICIMIZ KİRMANİ
TAŞI DELER MIZRAĞIMIZ TEMRENİ
HAKKIMIZDA DEVLET ETMİŞ FERMANI
FERMAN PADİŞAHINSA DAĞLAR BİZİMDİR…” der.

Bunun üzerine iskanın güçlüğünü gören ve 170 sene devlet hakimiyetinin zaafa uğrayıp, çeşitli aşiret ve derebeylerinin at oynattığı bu yöreleri ıslah ve iskan etmeye karar veren devlet; DERVİŞ ve CEVDET paşa komutasındaki FIRKA-İ ISLAHİYE ordusunu kurarak, Sivas tan başlayıp uzun yayla, Maraş ve Çukurova’yı da kapsayacak şekilde geniş bir iskan politikasını gerçekleştirirler. Asimilasyon ilkelerini de dikkate alarak, asiler çeşitli yerlere sürülür ve Avşar köyleri arasına Çerkez köyleri yerleştirilir. Ancak, her ikisi de dinamik ve inatçı olan Avşarlar ile Çerkezler arasındaki çeşitli kavgalar, gasplar, düşmanlıklar, hırsızlıklar ve hasımlıklar sürer gider…

İşte böyle bir ortamda, Çerkez köylerinden birinde hatırlı bir Çerkez beyi vefat eder. Gelenek ve törelere göre, ölen mefta’nın arkasından yaşamındaki özlem ve anılarını dile getiren ağıtlar yakmak adettendir. Ağıt söylemeden ölüyü mezara gömmek, ölüye saygısızlık addedilirdi… Ancak, Çerkez köyünde ağıt yakmayı becerecek maharetli bir kimse bulunmamaktadır. Komşu Avşar köyünde ise çok iyi ağıt yakan bir Avşar karısı var ama; arada düşmanlık olduğu için gururlarına yedirip davet edemezler... Sonunda çaresiz kalıp, ölümüzü ağıtsız gömmektense çağıralım bari deyip, bir heyet göndererek ölülerine ağıt söylemesi için rica minnet ederlerse de Avşar karısı çok inatçıdır… Hiç düşmana ağıt söylenir mi..? Çerkez heyeti yalvar yakar ısrarla; “ÖLÜM ALLAHİN EMRİ, BUGÜN BİZE YARİN SİZE… ARAMİZDEKİ DÜŞMANLİK BAKİ KALSİN, NE OLUR ÖLÜMÜZÜ AĞİTSİZ GÖMMEYELİM…” diye, yalvar yakar Avşar karısını zor da olsa razı ederler..! Avşar karısı çeker şalrını bacağına, düşer heyetin önüne, gosdak gosdak yürüyerek gelir ölünün başına; bir tas da su ister ve elini suya batırarak gözlerine sürer… Ağıt söylerken ağlamak da adet olduğundan, ağlıyormuş numarası ile başlar iki ellerini de dizlerine vurarak ağıt söylemeye…!


NE DEYİP DE NE SÖYLEYİM, ÖLÜ BİZİM OLMAYINCA.
BİR ÇERKEZE AĞITMOLUR, KIRKI BİRDEN ÖLMEYİNCE..Vaah vah diye vurur dizine.

TOPLANIP BANA GELDİNİZ, AĞIT İÇİN GETİRDİNİZ.
HEPİNİZE KIRAN GİRSİN, BAYRAMIMA HOŞ GELDİNİZ…Vaaah vah…!

HATIRA İNADIM DELDİM, DOLANIP DA ZORLA GELDİM.
GELMEZ İDİM YÜZ ÇERKEZE, BİRGÜN O DA OLUR DEDİM…Vaaah vah…!

ISKATINI ÇABUK DER’İN, BİRAZ BOL KESEDEN VERİN.
SOYKASI SİZLERE KALSIN, URBALARIN BANA VERİN…Vaaah vah…!

AĞIT SÖYLEYİP GİDERİM, ŞUNU MEVLAMDAN DİLERİM.
BAŞKA ÖLEN YOK MU DİYE, YÜZ KERE GERİ DÖNERİM…Vaaah vah…!

AĞIDINIZ HER GÜN DENSİN, BELANIZI ALLAH VERSİN.
ÖLÜYÜ KABİR’E KOYMADAN, DUALARIM KABUL OLSUN…Amiiin…!

dedikten sonra bir de FATİHA okutur herkese…!
O dönemde Avşarlar la Çerkezler arasında dil ve şive uyuşmazlığı olduğu için, Avşar karısının niyetini kavrayamayan Çerkez köylüleri; ağıt dan sonra büyük bir minnet ve itibar göstererek, Avşar karısını hediyelerle yolcu ederler… Bu olay, aynı zamanda da Çerkez ve Avşar köyleri arasında ki diyalogun ve barışın da kurulmasına vesile olur…!
Bu günün medeni ortamında, atide yaşanmış olan bu hikâye; gerek Avşarlar gerekse Çerkezler arasında zevkle anlatılan ve herkesin de kendi tarafına yontarak anlattığı, kahkahalara vesile olan bir nükte olarak yaşar gider…!
Kıssadan hisse bu olay da gösteriyor ki; medeni toplumlarda insanlar konuşurlar, tartışırlar, ortak bir yol için diyalog kurmaktan çekinmezler, utanmazlar… İlkel toplumlarda ise insanlar konuşmazlar, tartışmazlar, diyalog kurmaya çekinirler, utanırlar… Ama, DÖVÜŞMEYE HİÇ UTANMAZLAR…!

Yazan: Mustafa KIREKER


Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile

Great new costomer Bonus Bet365 read here.

Yayınlanmış Makaleler

Halk Ozanları; Yüzyıllar ötesine uzanan zaman derin­liğinden sazıyla, sözüyle bize kadar gelen, yaşayan bir gele­neğin kriteriyle incelendiğinde görülmektedir ki-başta sanat gücü olmarla birlikte sosyal olaylarla ilgileri ölçüsünde biçim­lenip, kişil

...

Yaşanmış Hikayeler

Zamanın behrinde bir gız çocuğu varımış. Anası  -köye gelen çerçiden- bir gırmızı yağlığınan  bir gırmızı entari almış.Gız çocuğu, gırmızı yağlığınan gırmızı entarisini çok sever imiş. Allah’ın gününe erinmez osanmaz giyerimiş entarinen yağlığı. Onun

...

Avşar Ağıtları

KÜRTÇE’NİN ABDURRAHMAN’IN AĞIDI

1967 senesinde Kürtçelerin Abdurrahman Mustafa Kaha’nin nişanından gelirken Taf’ın (Dadaloglu) derede traktörle kaza yaparak beli kırılıyor. Ankara’ya hastahaneye yatırılır. Kendisi hastahanede yatarken 17-18 yaşların

...

arama
View best betting by artbetting.net
Download Full Premium themes
www.mustafacemozbek.com,www.mustafacemozbek.com,www.mustafacemozbek.com,www.mustafacemozbek.com,www.mustafacemozbek.com,www.mustafacemozbek.com